“QUEEN MARY 2” ile YENİDEN BULUŞMA
Bir daha ne zaman Queen Mary 2 gemisiyle seyahat ederiz ki diyerek ayrılmıştık bu güzel gemiden önceki yıl. Hayatın güzel sürprizlerini de kaçırmamak esastır. Mümkün olduğu kadar yılda bir kez tatil yapmaya gayret ediyoruz birikimler elverdiği ölçüde tabi ki.
Geçtiğimiz yıl nedendir bilemeyiz, yurtiçinde tatil araştırdığınızda talep edilen fiyatlar sözleşmişçesine astronomik rakamları işaret ediyordu. Memlekette tatil fiyatları böyle ise, yurtdışında kim bilir olay ne rakamlara gelmiştir derken, bir şey dürttü ve daha önce yaşadığımız memnuniyetimizin de etkisiyle, Queen Mary 2'nin Norveç Fiyordlarına tur paketini görünce, kayıtsız kalamadık.
Norveç Fyordları Turu
Maliyet konularını konuşmayı hoş bulmamakla birlikte, konunun aslında ne kadar da hazin olduğuna değinmek adına şunu söylemek zorundayım; bu seyahate gideceğimiz aynı tarihler için, yıllar önce müdavimi olduğumuz, öyle beşbuçuk, altıbuçuk, yedibuçuk yıldızlı da olmayan bir otelin istediği fiyatın (ki bunun içerisinde ulaşım dahil değil), karar verdiğimiz bu gemi turunun yurtdışı uçak ve transferler de dahil fiyatının, tam tamına aynı olduğunu görünce, yerli turizm firmalarımız için "Allah gözünüzü doyursun" duamızla birlikte, hiç düşünmeden, tura kaydımızı yaptık. Bu dünyada hiç kimse "........" yerine konulmaktan hoşlanmaz. Dolayısı ile yerli turizmcilere sözüm şu ki, karşınızdakini lütfen "........" yerine koymayın. Nihayetinde, sınırlı sayıda kontenjandan sevdiklerimizi de haberdar ettik. Kısa sürede rezervasyon operasyonumuz başarılı şekilde gerçekleşince, bu tura sınıf arkadaşlarımızla gidecek olmanın heyecanı ile başladık beklemeye tarihi...
Gemiyi daha önce, günümüzdeki en son, gerçek anlamda bir "Transatlantik - Ocean Liner" konulu yazımda anlatmıştım. Gemi ve içerisindeki nimetlerden olabildiğince söz etmemeye çalışacağım tekrara girmemek için.
Seyahatimiz, ülkemizde hava sıcaklığının zirve yaptığı sezonda, Ağustos ayında idi. Arkadaşlarımızla İstanbul'da buluşarak seyahate birlikte başladık. Hamburg-Almanya'dan başlayarak, Norveç'te, Alesund, Andalsnes, Olden ve Bergen limanlarına uğrayarak Hamburg-Almanya'da son bulacak şekilde 8 günlük tur olacaktı.
Hamburg Havalimanında bu tura katılan diğer vatandaşlarımızla bir araya geldikten sonra, organizasyon firması, hafif Hamburg şehri içerisinden geçerek, adrese teslim bizleri ilgili rıhtıma getirdi. Tıkır tıkır işleyen bir rezervasyon kabul sürecinden sonra, hiç beklemeden gemimize kavuştuk. Daha önce de dediğim gibi, yıllardır düşlediğim gemiye, 9 ay arayla ikinci kez gelecek olmayı hiç aklımdan bile geçirmemiştim. Yerli turizmciler sayesinde, yurtdışında böyle bir tatil yapmak !...
Daha önceden tecrübe ettiğimiz için, zaman kaybetmeden doğruca kamaralarımıza yöneldik, sonrasında arkadaşlarımızın da bu güzel gemiyi zahmetsizce keşfedebilmeleri için ana arterleri birlikte dolaştık.
Gemiye dair hiç bıkmadan söyleyebileceğim şeyler;
- Efsane dizaynı; Taraça taraça güverteleri, eşi benzeri olmayan "Promenade Deck : Gezinti Güvertesi".
- Katılımcılar tarafından da benimsenerek halen yeşertilen klasik elegan stil.
- Verilen hizmetin kalitesi, tatmin duygusu ve Geminin kendisine özgü atmosferi.
Gemi turlarına dair çok incelemelerde bulundum. Sanırım beni etkileyen tarafı, mümkün ise eşi benzeri pek kolayına bulunmayan, sakinlik ve huzuru hissettiren, bir hengame, güruh ve telaş içerisinde kendinizi kaybettirmeyecek olana yönelme duygusu diyebilirim şimdiye dek gittiğimiz gemi turlarındaki ortak bileşen.
Bu seyahatte ise amacımız, hem yeniden bu kadar güzelliği, nimeti ve hizmeti bir arada sunan efsane gemiden istifade etmek, hem de yolumuzun her gün önünden geçmediği Dünya'nın fyordlarıyla ünlü serin cennetini yaşamaktı.
Hamburg'a akşam üzeri varmamızdan sonra, aslında teorik olarak Hamburg'u gezebilme imkanımız vardı. Ancak sabahın erken saatlerinden itibaren seyahat halinde olmak insandan biraz enerji alıyor olsa gerek, geminin atmosferine girince, ve akşam yemeği vs. o çark seni içine bir kere alınca, kalkıp da akşamın bir saati, şehir merkezine insanın gidesi gelmiyor. Gece yarısı geminin kalkışını izlemek üzere, o sevgili 7nci güvertede kalkış mevkiimizi aldık. Bu arada farklı bir şeyi daha fark ettik. Hamburg şehrinin muhtemelen merkezi bir yerinden, hani bizde de olur ya Gemlik - Armutlu arası İzzet Kaptan ile dolunay gezileri ... ona benzer bir şey burada da var. Milleti topluyorlar teknelere, gerçekten de yaz akşamı hadi mehtap turuna der gibi adeta, cadde - sokak misali Hamburg limanda tekne turu yapıyorlar. Kesin orada yaşayan Türklerin icadıdır dedim bu iş de ... bir - iki tekne, koskoca Queen Mary 2'nin yanında anonslu anlatım eşliğinde şöööyle bir, salına salına geçip geminin bittiği yerde dönüş yaparak gerisin geri Hamburg'a gitti. Baksan ortamda başka manzara yok aslında. Liman, vinçler, rıhtımlar vs. Bizde kimse, zahmet edip de Haydarpaşa Gümrüklü rıhtımına tekne turuna gidelim demez mesela.
Tabi ki bir denizci olarak, geminin kalkış anı, ayrı bir, içi içine sığmayan durum benim için. Gecenin kör karanlığı misali, hafif yağmur atıştırması eşliğinde limandan ayrılırken, gerçekten de koca geminin göreceli olarak dar manevra alanlarından liman çıkışı yapması, zahmetliymiş, onu da görmüş olduk.
Nihayetinde artık istirahat zamanı gelmiş, ertesi sabah için, o güzelim kahvaltılarını tatma hevesi ile sözleştik arkadaşlarımızla.
İkinci gün tüm gün deniz seyri ile geçecek. Hava ılıman iklimden serine doğru devşirecek. Sabah, Britannia Restaurantta, Avokadolu tost eşliğinde mükellef bir kahvaltıdan sonra, tüm gün, geminin imkanlarından bolca istifade zamanı.
Milletin Diline Ejder Meyvesi, Bizimkine Avokadolu Tost, pelesenk
Gezinti güvertesinde turlama, konuşmacıların gündemi hoşumuza giderse ona bakılacak, gemi içi mekanların gözden geçirilmesi, harika öğle, ikindi çayı ve akşam yemeklerinden sonra akşam saatlerinin vazgeçilmezi harika gösteriler ve Queens Room'da adeta Balo edasıyla dans ortamına akmaca...
... Ve muhtemel 10.000 adımı geride bırakarak istirahate geçme. Gemide tipik bir günün en yalın özeti. Detayları önceki yazılarımda geçtiğim için tekrara girmedim. Bu akşamın diğer akşamlardan farkı, 1 haftalık seyirlerde 2 gece Gala Yemeği yapılıyor. İkinci gün akşamı da akşam yemeği Gala Yemeği olarak yenilecek. Yemek Salonuna katılımcıların belirlenen standartlarda kıyafetler ile gelmesi istenmektedir. Smokin-Papyon (en azından Takım Elbise-Kravat), Gece Elbisesi Gala Yemeğinin gerekliliklerinden. Biliyorum, çoğu insan, konuya tatil perspektifinden baktığı için böyle giyim kurallarına ruhen karşılar. Ancak dünyada sanıldığından oldukça fazla bir kesim ise, nezihlik ve elegan stili özleyen, böyle ortamlarda bulunmaktan keyif alan bir kitle. Dolayısı ile böyle bir kesim de, bu tip akşam yemeklerini iple çekmektedir. Bazen gala yemeklerini belirli bir tema ile adlandırdıkları olur, seyahat öncesinden, katılımcılara genel program önceden bildirildiğinden, arzu eden misafirler; örneğin Red & Gold (Kırmızı & Altın) temalı Gala yemeklerinde, özellikle hanımlar rengarenk Kırmızı ve Altın sarısı tonlarında kıyafet ve aksesuar ile geceyi renklendirmektedirler. Bizim gala yemeği teması; Black & White (Siyah-Beyaz) idi. Yemek saati öncesinden, Gemide atmosfer yavaş yavaş öyle bir değişmeye başlar ki, kendinizi adeta tarihten bir filmin sahnesindeymiş gibi hissedersiniz.
Arkadaşlarımızla Gala Yemeği Öncesi Güvertede
İki gün seyir ile geçtikten sonra hava sıcaklığını 26 dereceden, 14-15 derecelere düşürerek ilk limanımız Alesund'a vardık.
Alesund, tam bir fiyord kasabası olmasa da, Okyanustan içerlek bir konumda güzel bir yerleşim yeri.
Şehrin tamamında kendisine özgü stili, güzel şehircilik açısından özenli, sade ve anlamlı anıtları, temiz sokakları, cezbedici dükkanları ile hoş bir kasaba. 2023'te nüfusu 67.250 imiş, bir önceki yılına göre de 136 kişi artmış. Alesund'un en çekici yeri Byrampen tepesi. Burada çevre güzelliğine tamamen hakim bir manzaranın keyfini yaşıyorsunuz. Byparken parkından yürüyerek de çıkılabiliyor, otobüs turları veya, malum şehir içi tur trenleri ile hem şehri gezerek, hem de tepeye zahmetsiz şekilde erişip izlemek de mümkün. Elbette, bütçeniz gayet uygun ise, gittiğiniz limanlarda şehrin içine sıkışmaktansa, mevki ve mesafeler açısından çok daha farklı doğal çekicilikleri ile ün yapmış lokasyonlara "excursion - günlük turlar" ile gidilip farklı mekanları görmek için ekstra fırsatlar mevcut. Şehri gezdikten sonra gemide değişik bir şey yaptık, soğuk havada havuz partisi ...
Bir sonraki liman Andalsnes olacak. Göreceğimiz iki fiyordtan ilki. Gece boyunca gemi seyir yaparak, gündüzleri Limanlardan daha etkin istifade edecek şekilde planlamalarına uygun şekilde ilerledi. Gemideki benzer program döngüsünü keyifle takip ettik.
Ertesi gün Andalsnes limanına geldik.
Bu liman kasabası da oldukça küçük bir yer. Romsdal Fyordunun dibinde bulunan bu kasabanın nüfusu 2017 de 2403 imiş. Sonra da pandemi vs. zahmet edip saymamışlar muhtemel. Bu limanda Gemimiz sahile yanaşamıyor. Sebebi, uygun rıhtım yokmuş. Ya da, bilemediğimiz başka ticari sebepler olabilir. Buradaki en önemli atraksiyon, Teleferik ile kasabanın 700 metrelik en yüksek tepesine çıkarak bir fyord algısını sindire sindire içselleştirmeniz olabilir. Biz öyle yaptık. Zamanın nasıl akıp gittiğini anlayamadık. Yukarıdan baktığımızda, aşağıdaki bu 2400 kişilik artık köy diyelim, böyle bir köyde, bir de golf sahası vardı. Gerçekten şaşırdım. Sınırlı bir sezon, popülasyon, iklim ve alan denkleminde böyle bir spordan taviz vermemeleri ilginç idi. Yeryüzü şekillerinden bir Fyordu tüm haşmetli boyutu ile böyle bir noktadan görmek inanılmaz bir histi. Böyle bir etkileşim A.B.D Grand Canyon'da daha muhteşem haliyle gerçekleşmişti. Bol bol resimler videolar çekip aşağıya indik. Sahilde alışverişten başka gezmeye değer alternatif olmayınca gemiye dönmeyi tercih ettik.
Norveç'te, ülkenin kıyılarının oldukça önemli bir kısmı böyle bir yapıya sahip. Keşfedilecek ne kadar alan vardır kim bilir ?
Bir sonraki gün göreceğimiz Innvikfyord'a göre nispeten daha kısa olan bu fyorddan akşam üzeri hareket ile gemimiz yola koyuldu.
Harikulade gemi içi aktiviteler ile gayet güzel zamanımızı keyifli bir şekilde geçirmeye devam ettik. Geminin pruvasına (önüne) bakan, 9ncu güvertedeki Commodore Club bar, ambiyansı, konumu itibarıyla tercih ettiğimiz alanlardan biriydi. Yine, Kütüphanesi, dizayn ve dinginliği ile uğramadan geçemeyeceğimiz yerlerden oldu. Hava koşulları izin verdiği ölçüde, geminin açık güvertesinde tur atmaya devam ettik. Ancak bir ara hava koşulları oldukça sertleşince, açık güverteye çıkışlar emniyet gerekçesi ile kapatıldı.
Üçüncü limanımız Olden kasabası.
Innvik Fyordunun en sonunda, küçücük bir köy. Çevre haneleri ile toplam nüfusu 2023 yılında 666 kişiymiş. Gemimiz geldi, neredeyse köyün 4 misli nüfus ile birlikte. Dünyanın en namlı ve büyük kruvaziyer gemilerinden birini, 666 kişilik bir köye uğrattırılabilme gücünü de yabana atmamak gerekir. Mahsusen iri harflerle yazdım ki, noluyor deyip belki bi zahmet okuyup, üzerinde olur ya "düşünülür" ihtimaline dair.
Siz hiç Queen Mary 2 Gemisini İstanbul limanında görebildiniz mi ? Bunu başaramayanların arkasına sığınacağı muhtemel cevap şu olur ; "Koca gemiyle, 666 kişilik köye götürüp " ......lemişler sizi " ...
Denizleri kendi hak ve menfaatine kullanabilmek ayrı bir maharettir. Eğer denizlerden rızkınızı layıkı ile çıkartamıyorsanız, denizler üzerindeki hak ve menfaatlerinizi kendi insanınız için kullanamıyorsanız, başka Devletler ne der kaygısı içerisinde bir yaklaşımla zamanınızı ziyan ediyorsanız, olan biten nimetlerinizden en hatıra geleninden ifadeyle; balıkçılık sektöründe dahi, potansiyel balık stoklarınızı hunharca "katletmeyi" marifet sayıyorsanız, oldukça acınacak haldesiniz demektir. Denizlerden istifade etmenin yolları derken, aklınıza gelebilecek her türlü, hukuki tabanı olan uygulamalardan söz ediyorum. Bu sadece turizm ve hunharca balıkçılık ile değil, Doğal Kaynaklara erişim, Ulaştırma, Enerji üretimi, Etkinlikler ve akla gelebilecek her türlü istifade şeklidir.
Neyse biz dönelim, 666 kişilik Olden köyüne. Önceki liman Andalsnes'te, bir Fyordun hacimsel azametini yüksek bir yerden daha güzel hissetmiştik. Bu fyordda da, 100 km'den daha uzun bir deniz yolu ile bir kara parçasının içerisinde devasa bir gemi ile yol almanın ilginçliğini yaşadık. Tabi ki gece geldiğimiz için bunu izlemek dönüşe kısmet oldu. Olden köyünde gözüme takılan ilginçlikler... 666 kişilik köyde sizce zaten kaç ev olabilir ki ? 150 olsun, 200 olsun... eğimli arazide, sanki her bir evi inşa etmeden önce, dalgakırana benzer şekilde, hadi nasıl isimlendirelim? "Toprakkıran" olsun. Bildiğiniz, önce araziye rıhtım inşa etmişler, sonra üzerine "1 tane" ev inşa etmişler. Hiç bizim insanımıza göre değil, değil mi ? Şimdi ... Karadenizde, her ev başına böyle uğraşacak, üzerine de ev yapacak. Halbuki Norveçli işi bilmiyor. Kaçak şekilde araziye ev kondurmuyor, heyelan, sel götürürse de Devlet zararımı karşılasın ! demeyi bilmiyor ... Aradaki fark ...
Olden - Norveç'te, Ev Tabanında Sağlam Kaya Dizilimi - "Toprakkıran"
Diğer bir ilginçlik; doğanın her yerinden sular akıyor. Küçük küçük şelaleler, ırmaklara dönüşüyor ve denize kavuşuyor. Ancak bunca küçücük dere kendi haline kalsa, ortalıkta sınırlı da olsa tarıma elverişli toprak bu sefer hiç kalmayacak. Yine işi gücü olmayan Norveçli, ne yapmış ? Gitmiş bu küçücük küçücük derecikleri, toprağın altına döşediği künklerle denize yollamış, üzerindeki toprağın akıp gitmesini önlemiş. Boş işler değil mi ? Bizde boş iş deyince akla yaprak toplamak, patates soymak gelir. Bahsetmeden geçemedim.
Yine bu 666 kişilik köyü ilginç kılan özelliklerden birisi, Avrupa'nın en büyük buzullarından birisi olan Briksdal Buzuluna en yakın noktalardan birisi olması. Dolayısı ile, küresel ısınmanın da etkisiyle ileride hiç göremeyiz diye düşünen insanların rağbet ettiği bir doğal çekicilik noktası. Biz de, bu meşhur Briksdal Buzuluna götüren tura katıldık. Yol üzerinde doğanın gücü ile oluşmuş yeryüzü şekillerinin azametini görerek, buzul gölü kenarından ilerleyerek belli bir yere kadar otobüs ile intikal edilip, sonrasında akülü "Troll Car" denilen dörder kişilik golf arabalarına benzer araçlarla bir slalom varyanttan yukarılara tırmanarak, belirli bir alana bırakıldık. Sonrasında tabelalar yardımıyla, Buzulu bulduk ve şimdilik tepede bir buzul şapkasından süzülmüş bir buzulcuk dilimi şeklinde olan meşhur buzulu, Ağustos ayının ortasında, muhtemeldir ki görünen 8-9 derece, hissedileni daha soğuk bir ortamda, böyle bir ortama tanıklık ettik. Sonrasında bir mola yerinde gördüğümüz fotoğraflarda aslında 25 yıl kadar öncesinde bile buzul, neredeyse gördüğümüz alanın her yerindeyken, şimdilerde ne kadar da azaldığını, bir 10 yıl sonra, bu hızla hiç bir şeyin bile kalmayabileceğini düşünmek işin hazin tarafıydı.
Bu tura alternatif bir çok farklı turlar da var elbette. Geiranger Fyordu gezisi, yedi kız kardeşler isimli yamaçlardan süzülen bir şelale demetini ve de daha yüksek bir vadi izlemek adına bir alternatif olabilirdi. Ancak tercihimiz iyi ki bir buzul gözlemi olmuş dedim nihayetinde.
Olden limanından kalkış anı akşam üzeri güzel bir saatteydi. Neredeyse bütün köy rıhtıma gelmiş bizi uğurluyordu diyeceğim. Özellikle limandan kalkıştan sonra, sahildeki bir villadan uğurlama seremonisi izlemeye değerdi. Bu işe belli ki kendilerini adamış bir çift, evlerine tesis ettikleri bir gemi düdüğü ile Queen Mary 2'yi selamlarken, gemi ile villa arasındaki "Düdük Düeti" izlemeye gerçekten değerdi.
Kalkıştan bir müddet sonrasına kadar köprüüstünün hemen altında yolculara ayrılan alanda biraz vardiya kestik, dar sularda seyir mevkilerinde, geminin selametle yol almasına kalben katkıda bulunduk.
Önce de belirttiğim gibi, 100 km den fazlaca bir Fyord olunca, akşam yemeği yerken dahi fyord manzarası eşliğinde ambiyansı yaşıyor oluyorsunuz. Akşam yemeği demeye de bin şahit, malum yazın hava geç kararıyor çok yukarı enlemler olmasa bile.
Bir sonraki gün ; Bergen. Norveç'in ikinci büyük şehri.
Çok güzel ve bir o kadar da tarihi bir şehir Bergen. Bizi heyecanlandıran kısmı, birlikte okuduğumuz bir sınıf arkadaşımız ile buluşma heyecanı. 30 yıldan fazla bir zamandır orada yaşayan arkadaşımızla sözleştik. 3 sınıf arkadaşı bir arada hasret giderdik. Sonrasında da, kalan zamanımızı, yettiğince Bergen'in, Dünya Kültürel Mirası olan tarihi bölgesini ve şehrin kalan kısmındaki güzelliklerini sindire sindire dolandık. Bize değişik gelen farklı ambiyansına hayran kaldık.
Bergen'de Reunion
Bergen ile ilgili pek çok bilgi, internet üzerinden rahatlıkla bulunabileceğinden, biz hayranlığımızı teyiden ilerleyelim.
Ayrıca, benim gibi meraklıları için ilave edebileceğim bilgi, Yazları Temmuz ayına denk gelen zamanda, Dünya'nın en güzel Yelkenli Gemileri (Tall Ship-Boylu Soylu Gemiler olarak da anılır) bu güzel şehri aynı anda ziyaret ederek, Şehri adeta bir festival, karnaval havasına büründürürler. Vakti zamanında, İstanbul limanına odaklı böyle bir faaliyeti organize etmeyi çok arzu etmiştik Marmaris Denizcilik Festivali ile bağlantılı olarak. Ancak, hem yerli denizcilik sektörümüzün, bütçesel anlamda devlete aleni şekilde yük olma hevesi, ve de aslında bu tip gemilerin, yıl genelinde oturmuş planlı seyir güzergahlarını da kolayına değiştirmek istememeleri, ya da çok çok önceden seyir planlarına alabilecekleri yönünde gerekçeleri ile, bir şekilde gerçekleşememişti. Sonrasında, bir ara, bir kaç Yelkenli Geminin İstanbul limanını birlikte ziyaret edişi, güzel bir tesadüf ile çok da yakışmış idi. Esas sebep, Bulgaristan ve Romanya limanlarında benzer aktivitelerin başarılabilmiş olmasının bir nimetiydi gibi hatırlıyorum.
Artık Bergen'den sonra bir tam gün açık denizde seyir yaparak, Hamburg limanına döneceğiz. 1 haftadan fazla bir zaman sonra tekrar güneye inmemize rağmen, sanki hava biraz daha serinlemiş bir iklim hüküm sürmeye başlamıştı. Seyahatimizin son gününde, birlikte geziye çıktığımız arkadaşlarımızın, babalarının vefat haberini alması ile hayat, bir başka hazin gerçeği de bizlere hatırlatmış oldu. Kıymetli amcamızın mekanı cennet, Allah'ın rahmeti üzerine olsun.
Hamburg limanına vardıktan sonra, gemiden ayrılış işlemleri de çok pratik ve kolayca oldu.
Oldukça yağmurlu bir günde, havalimanına intikal ile bu güzel tatili Havalimanı biniş "Gate"inde noktalamak zorunda kaldık. Genellikle bu maalesef hep olur. Yurtdışına gittiğinizde, güncel hayatınızdaki toksik gündemden o kadar yorulursunuz ki, farklı ortam ve kültürlere gidiş, aslında detoksdur. Ya da ben öyle zannediyorum. Bu sihirli his, gittiğiniz yerde başlar ve siz dönüş uçağınızın kapısına kadar devam eder. Hala yurtdışındasınızdır ama; sizi hayatınız boyunca bıktıran, bireye saygıdan yoksun davranış setleri, biniş kapısında, sizin kendi vatandaşınız olan firma görevlilerinin bireye saygı mefhumundan yoksun davranışları ile "lanet" ettirir. Buna bir de, Türkiye'ye gideceğiniz için, insan profilinizin de, çevresindekilere duyarsız, gürültü kirliliği içerisinde, çocuklarının arsızca bağırış, ağlama, tepinme eylemleri de eklenince.... O, güzelim tatiliniz anında resetlenir. Bu istisnasız hiç değişmiyor. Yıllarca gözlemlerim, hep, Orta-Doğu kültürü insanlarının bu yansıtmaları dikkatimi çeker. Bu gözlemi, başka ülke insanlarında ya da onların çocuklarında görmek pek mümkün değildir. Bu tespitime katılan olur, olmaz önemli değil. Önemli olan gerçeklerin neden böyle olduğudur benim için.
Nihayetinde, hiç aklımızda yok iken, tekrar bir Queen Mary 2 seyahati, bir rüyanın daha tekrarı oldu bizim için. Bu gezinin katmerli güzelliği ise bunu arkadaşlarımız ile yapabilmiş olmamız idi.
Kendi ülkemizde, aynı dönem için bütçesel olarak yapamadığımız tatili, yurtdışında bu şekilde yapabilmiş olmak, üzerinde ayrıca düşünülesi farklı hazin bir durum. Fırsatçılık adı altında, bu şekilde kendi kendisini sömüren gerçekleri de görmezden gelemeyiz, gelmemeliyiz.
Dile getiriyorum çünkü; hiç birimiz böyle bir sömürü koşullarını hak etmiyoruz ve buna dur demek zorundayız. Dünyadaki vahşi kapitalizmden daha hunharcasını kendi ülkemizde, kendimize uygulanmasını reddediyorum.
Bir şekilde sizlerin de bilgisine sunmayı ödev kabul ediyorum. Sağık ve huzur ile kalın okuyanlarım.
Cem harika anlatmışsın. Okurken o güzel günleri tekrar yaşadım. Çok ara vermeden yeniden özellikle QM2 olmazsa kardeş gemilerinde birinde yeni bir seyahate hazırlığa başladık bile.
YanıtlaSil👍
Sil