PRIENE ANTİK KENTİNE DAİR

    Meraklı tabiatı ile doymak bilmeyen bilgi ihtiyacını karşılayabilmek adına, pek çoğumuzun aslında zihni devamlı meşguldür. 

   Varoluşun kodlarına duyulan merakın peşinde, insanın bu gezegendeki uzun yolculuğunun en önemli kilometre taşlarını oluşturur tarihin derinliklerinden bize bırakılan mirasın her birisi. Önce, garip bir tesadüfle başlar, geçmişin izleri. Geniş çaplı arkeolojik bir projeye dönüşmesi bile yıllar alır. Şöyle bir düşündüğünüzde, arkeolog olmaya zor cesaret edersiniz. Tarihe ve geçmişe dair ilginiz ve yüksek merakınız vardır. Bu sizi inanılmaz motive eder. Profesyonel anlamda bu işi gerçekten yapmak için kendinizi adamanız gerekir. Bu öyle bir adanmışlıktır ki, büyük bir heyecan ile başladığınız bir projenin hatırı sayılır bir görünürlüğe erişmesi için ömrünüzün bile yetmeyeceğini başta düşünemezsiniz. Demek istediğimi sanırım anlamaya başladınız.

    Bugün, insanlığın bu büyük ve uzun tarihsel yolculuğunu anlamamıza yardımcı olmuş, ve olmaya devam eden, Arkeolojinin isimli-isimsiz neferlerini de bu vesile ile saygı ile anıyorum.

  İnanılmaz uygarlıkların yeşerdiği yaşadığımız topraklar üzerinde, bugün saymakta güçlük çekeceğimiz, ve de her yeni bir gün bir başka yeni arkeolojik alanın keşfi ile, İnsanlık tarihine önemli hizmetler verilmektedir. 

   Zaman zaman, ziyaret ettiğimiz arkeolojik alanlar, ören yerleri, şu ana kadar aydınlığa kavuşturulmuş değerli bilgi ve analizleri ile aslında, bugün yeryüzünde yaşayan bizlere çok da güzel tüyolar, sırlar ve dersler de vermektedir. 

    Gün yüzüne kavuşturulan pek çok tarihi eser, arkeolojik kalıntılar, ören yerlerinde yerinde sergilendiği gibi, nispeten daha nadir, nadide ve korunması gerekli eserler ise ören yerlerindeki müzelerimizde sergilenmektedir.

    Ziyaret ettiğim ve göreceli olarak etkilendiğim yerlerden, Priene Antik Kenti de bunlardan birisidir. Priene, kuruluşu M.Ö. 6 ncı yy'a, kimilerine göre (M.Ö.8 yy) tarihlenen, Söke-Didim yolu üzerinde Güllübahçe mevkiinde bir İyon kentidir. İlk kurulduğu zamanlar Ege Denizinin kıyısında iken, zamanla Maiandros (Menderes) nehrinin alüvyal birikintilerinin etkisiyle denizden uzak kalan bir kent haline dönüşmüştür. Sonrasında M.Ö. 4 yy gibi şimdiki dik tepe yamacına kurulan kentin bu konumu kendisini savunmada avantaj sağlamıştır.

Priene Antik Kenti

     Antik Kent Ören Yeri, Müze Kart ile gezilebiliyor. Müze girişine kadar araç ile gidebilmek bir avantaj, çünkü antik kent dağın yamacında ve hiç olmazsa az bir yokuş kısmını kurtarıyorsunuz. Ancak, sonrasında tabanlarınıza kuvvet, bir vakit Antik Kente erişene kadar, yine antik yolları üzerinden yokuş yukarı devam ediyorsunuz yaya olarak. Zamane parke taşlarından, antik taş yollara devşiriliyor yolun kendisi. Ağustos ayında gezmeye niyetlenilince, haliyle bu yokuşlar ziyadesiyle yaşınıza da bağlı olarak yorucu olabilir. Özellikle sıvı tüketimi konusunda tedarikli olmanız önemli, oralarda bunun çaresi yok. 

Priene Antik Kent'e girerken


   Antik kent, Dilek yarımadası, Samsun dağının güney yamaçlarında konumlandırılmış ilginç bir yerleşim yeridir. Tarihte önemli bir olay ile anılmamıştır. Ancak mimarlık tarihi açısından ve kent planlamacılığı bakımından önemli bir örnek teşkil etmiştir. Hippodamus Planı olarak adlandırılan düzenli bir şehirleşmenin ilk Izgara planlı örneklerinden bir yamaç kent örneğidir. Aşağıda, Akademisyen İbrahim Hakkı MERT'in yapmış olduğu müşterek çalışmalarından birisinde gördüğüm detaylı şehir planı ve açıklayıcı kart bilgisini sizlerle paylaşmak isterim.

Priene Kent Planı - İbrahim Hakkı MERT, Ruppe, Raeck ve Filges Çalışması - 2020


Yukarıdaki Kent Planının Açıklama Etiketi.

   Doğu-Batı ekseninde ana caddeler ve yollar ile bunları Kuzey-Güney istikametinde kesen  ara yol ve sokaklarla düzenlenmiştir. Caddeler 7-8 mt. kadar, sokaklar 3 mt. civarında genişliktedir. Kent, aslında topoğrafyanın izin verdiği ölçüde bir geometriye sahip olan surlar ile çevrili olup, içerisindeki kentleşme ve yaşamsal ihtiyaçların çağdaşlarına göre öncül bir sistemle yapılandırılmış olması bakımından önemlidir. Athena Polias Tapınağı, Tiyatro, Agora, Gymnasion ve Bouleuterion gibi kamusal yapılarla da donanmış olması dikkate değerdir. 

     Antik Kentten içeri adım atarken böyle bir şehirleşme örneğini görme arzusu ile adımlarım sıklaştı. Zaman zaman dinlenmek adına duraksamalarımda, hep geriye dönüp baktığımda, giderek yükselen manzaranın etkisinde kalmamak insanın elinde değil.



     Henüz şehrin girişine dahi ulaşmadım ancak bunca zaman bayır tırmanışı gerçekten soluk kesici. O zaman insan düşünmeden edemiyor, kentin konumu, düşman işgaline karşı aslında doğal korunmalı bu yamaçlara erişim güçlüğü nedeniyle. Bununla beraber, bir Bergama gibi de değil bir tepenin üstünde kondurma gibi. Özellikle hayati önemi haiz "Su" yönetimi açısından, dağların eteklerinde konumlanması ve suyun uygun şekilde depolanması ve dağıtımı açısından takdire şayan.

     Kentin içerisine girdikçe halen zamana direnen heybetli duvarlar, sokakları ile yavaş yavaş, antik dönem etkisi sizi sarmalamaya başlıyor. 


     Kentin Kuzeydoğusundan Tiyatro'ya Giden Yol
    
     Kent planında, genel olarak 5 temel alan kendisini hissettirmektedir. Kent Meclisi gibi bir fonksiyon üstlenen Bouleuterion, Dinsel temalara yönelik Athena Polias Tapınağı, Ticaretin döndüğü bir Agora ve Kültürel faaliyetlerin simgesi bir Tiyatro ve Eğitimin ve Spor alanı Gymnasion kendisini belli eden unsurlardır. Ayrıca Demeter ve Zeus Tapınakları ile Büyük İskender'in Evi, Bizans döneminden Kilise kalıntıları kentin diğer çekici kısımlarıdır. 

   Kentin tamamında birbirini dik kesen cadde ve sokakları ile neredeyse birbirine eşit parsellerde bulunan yerleşim alanları ile bulunduğu çağın gereksinimlerine uygun ergonomik bir kent olması sebebiyle, aklıma ilk gelen konu; günümüzde Belediye Başkanlığına meraklı adayların istisnasız tamamına burada toz yutturmak şart. Bir kent nasıl olmuş, nasıl da olurmuş, ya şimdi ki kentlerin hali derken, belki bir nebze şimdikilerin performansında katkısı olur böyle bir etkileşimin. 

   Genel olarak Hellenistik dönem etkisi gösteren Tiyatro alanı ilk ilgimi çeken alan oldu. M.Ö. 350li yıllara tarihlenen tiyatro, yaklaşık 5.000 kişilik aslında küçük bir tiyatro, fakat günümüze kadar güzel korunmuş. Roma döneminde yeniden inşa edildiğine dair bilgiler var. Tiyatro'nun ön sıraları, demek tarihte de aynı şekilde protokole atfedilmiş idi. Prohedria denen kısımda, belirli aralıklarla önemli kişilerin oturduğu mermerden yapılma farklı koltuk şeklinde oturma yerleri mevcut. Koltukların arasına gelen alanda Dioniysos'a adanmış bir sunak da dikkati çekmektedir. hatırlayanlarınız olur, Dionysos, şarap eğlence ve tiyatro tanrısı olarak mitolojide geçer. Burada yerini bulmuş olmalı.


Tiyatrodan bir Görünüm

   İki katlı, on iki sıralı Dor tipi sütunlarla desteklenmiş Proskene olarak adlandırılan Tiyatronun sahne binası dikkat çeken bir alandır.

    Tiyatronun sahne arkasına denk gelen bölgede bir Bizans dönemi kilise (bazilika) bulunmaktadır (M.S. 5/6. yy)


Bazilika (Kilise) Synthronon kısmı



   Büyük İskender, bu kente geldiğinde Athena Tağınağının bitirilemediğini görmesi üzerine finanse eder, kentte yaşayanlar da kendisine şükranlarını bir Ev inşa ederek göstermek isterler.

  Kentin en önemli yapısı olarak belki de Athena Polias Tapınağından söz edebiliriz. Bu tapınağın mimarı, dönemin en ünlü mimarı ve Bodrum Halikarnassos'taki Mausoleum'un tasarımcısı Pytheos'tur. MÖ.4 yy'da yapımına başlanmış, inşası 300 yıl kadar sürmüştür. Kısa kenarında 6, uzun kenarında 11'er adet İon düzeninde periphteral yapıdır. Pronaos, Naos ve Opisthodomos kısımlarından oluşur. Stili ile Klasik İon Tapınağıdır.


Athena Polias Tapınağı

  Bouleuterion (Meclis) ve Prytaneion (Yürütme Organı), kentin kuzey-doğu bölgesinde, günümüze kadar güzel korunmuş kamusal yapılardır. M.Ö.200'lü yıllarda inşa edildiği düşünülmektedir. Üstü ahşap kirişlerle kapatılmış Roma dönemi yapılar.


Bouleuterion (Meclis)

      Ayrıca, Agora'nın kuzeyindeki Stoa'sı, Kutsal Stoa olarak adlandırılır ve Priene'nin en uzun yapısı olarak bilinirmiş. Dor düzeninde 49 sütundan oluşan yapıda önemli kişilerin onurlandırılma anıtları da bulunurmuş. Günümüzde Üst Yapı Elemanlarının belirgin şekilde sergilendiği alanda bunun izlerini görebilmek mümkündür. 


Kutsal Stoa

    M.Ö. 130'lu yıllarda kentte büyük bir yangın olduğu ve batı kısmına büyük hasar verdiği düşünülmektedir. Ayrıca, şu an ziyaret ettiğiniz alanlardaki devrilmiş yüzlerce sütun parçalarından da, büyük depremler geçirdiğine dair bir his oluştu bende. 

     Genel olarak Menderes ovasında tarım ile uğraşan Prieneliler, ticareti ile de zenginliklerini idame ettirirken, zaman içerisinde alüvyon birikimi ve liman kent özelliğinin kaybedilmesi, Perslerin ve yaşanan savaşların etkisi ve nihayetinde suyun kaynağından taşınabilmesine dair yaşanan çeşitli sıkıntılar neticesinde zamanla önemini yitirmiş görünmektedir. M.S. 8 nci yy. civarında Türklerin kontrolüne geçen bölge, 18 ve 19ncu yy.da Alman ve İngilizlerin kazılarına maruz kaldığından, bilin bakalım ne olmuş ?.. uçmuş ...

    UNESCO, ise 2018 yılında Priene'yi, Dünya Kültürel Mirası Geçici Listesine almıştır. 


Priene'den Menderes Ovasının Görünümü

  Çok büyük bir kent olmamakla birlikte, tarihin bir döneminde 5-6 bin kişinin yaşadığı, çağdaşlarına göre en modern şehircilik dizaynının oluşturulduğu örnek bir Antik Kenttir. Özellikle Yöre İnsanının, bu kültürel mirasa biraz daha önem göstererek, turizm açısından da kendilerini geliştirebilmesi açısından aslında bulunmaz bir fırsat ellerinin altında yatmaktadır.

Yorumlar

IZLEYICILER / FOLLOWERS

Popüler Yayınlar

Resim
Resim