BEYİN CERRAHLARI
Bugün sizlerle bambaşka bir konu paylaşmak isterim.
İnsan, hayatının belirli zamanlarında, dönemlerinde kendisini düşündüğünden ya da hayal edebileceğinden çok daha farklı ortamlarda bulabiliyormuş demek ki. Bu, hayatın dinamikleri içerisinde bir kural ya da bir olgu ise, benim için de öyle oldu. Emekli olduktan sonra, aldığım iş teklifleri ilginç şekilde sağlık sektöründen gelişti. En son çalıştığım alan ise, Beyin Cerrahisi alanında, işin endüstriyel tarafında, çok niş bir sistem üzerine Türkiye'de varlık gösteren bir firma idi.
Kurulumunu yaptığımız sistemlerin kullanıcısı durumundaki muhataplarımız ise, esasen, Beyin Cerrahları idi.
İşe başladıktan yaklaşık bir hafta kadar sonra, işverenim, Türkiye'de distribütörlüğünü yapacağımız bir diğer sistemin yurtdışında bir hastanede canlı "demo" - "tanıtım"ı amacıyla ülkemizden bir Beyin Cerrahının incelemesine refakat etmemi arzu etti. Hem, sıcağı sıcağına sektörel temas, hem de çalışma alanına dair bende de bir fikir oluşması açısından güzel ve hareketli bir başlangıç olacaktı. Özellikle, bir meslek grubu ile de ilk temas ve tanıma fırsatı idi.
Gerekli koordinasyonlar yapıldıktan sonra, İstanbul'dan bir hocamıza refakat ederek, ilgili ülkeye gittik. Tabi, seyahat süresince de Beyin Cerrahımız beni, ben de kendisini merak ederek, önce birbirimize dair, sonra da, daha önce (aslında emekliliğimden önceki) yaptığım mesleğin getirdiği ilginçlik nedeniyle konu biraz da karşılıklı meslekler üzerine sohbet şekline dönüştü. Bu sohbet sırasında da, bir şekilde fark ettik ki, aslında nasıl da benzer dinamikler içerisinde meslekler icra etmişiz/etmeye devam ediyoruz.
Benzeyen kısımlarından özetle söz etmek gerekirse; her ikimiz de işimizi kesinlikle bir organizasyonel yapı içerisinde yapabiliyor olması, aslında, "solo" ya da "one man show" değil de, performansın bir ekip ruhu içerisinde kotarılıyor olacağının teyidi şeklindeydi. Diğer bir nokta ise, her iki mesleğin de inanılmaz stresli, hata toleransı olmayan, zaman ve ekip içi uyum ve disiplin gerektiren iş kolları idi. Her ikisinde de yapılacak hata neticesinde, insan hayatının kaybedilmesi söz konusu idi. Dolayısı ile başlangıçtan itibaren güzel bir empati ile yolumuza devam ettik.
Vardığımızda, bizi, muhatap firmanın temsilcisi karşıladı. Programımız ertesi sabah erken saatlerde başlayacaktı. Dolayısı ile vakitlice istirahat edip, sabaha hazır olmak durumundaydık. Belirtmeliyim ki, Beyin Cerrahları ve ekipleri, her gününe sabahın kör karanlığında uyanarak başlayan insanlar. Ben de bilmiyordum. Bir ameliyat nasıl olur, hangi aşamaları vardır derken... Bunu da yavaş yavaş öğrenecek olmamın işaretlerini de almaya başlamış oldum.
Nihayetinde, ertesi sabah, bir sistemin canlı demosu kapsamında (inşallah doğru tabir kullanmışımdır-nihayetinde bizim orada bulunma gerekçemiz, kabul eden hastanenin komplimanı ile bir sistemin gerçek bir ameliyatta kullanım şeklini gözlemlemek idi) Hastaneye oldukça erken saatlerde eriştik. Saat 08:30 gibi operasyon başlayacaktı. Ben, Hocamızı ve bize refakat eden firma temsilcisinin ameliyata gireceğini düşünerek, ameliyat sonrası görüşürüz hocam diyerek kendilerini bekleyeceğim mesajını verdim. Ancak, Beyin Cerrahımız, "siz operasyona girmiyormusunuz yoksa" sözü ile "sanırım benim de girmem gerekecekmiş" gibi bir durum içerisinde hissettirdi kendimi. Bir kaç "kem-küm" tarzı mırıldanmam ile kendimi, steril giyinme bölümünde, operasyona hazırlanma ve hiç ummadığım şekilde hayatımda ilk kez bir canlı ameliyat izleyecek durumda buldum.
Tabi, şöyle; çocukluğumdan beri, akan bir kan gördüğümde, beni kan tutarmış gibi söylemler eşliğinde büyütülünce, bu tip söylemler insanın demek ki tüm hayatı boyunca yer ediyormuş ve haliyle böyle bir yüzleşmenin bana etkisinin ne olacağını kestirememenin tedirginliği içerisinde, hocamıza eşlik ettim. Tabi ki ilk kez bir ameliyat ortamına gireceğim için, hocamız tarafından çabucak ve gayet öz şekilde bir ameliyathanede davranış setleri nasıl olur, nasıl uygulanır, ana fikir nedir, nelere dikkat edilir, brife edildim. Özü; ayak altında dolanmayacaksın, hiç bir yere değmeyeceksin (hijyeni bozamazsın) ama olan biteni ve akışı da kaçırmayacaksın. Hadi çık işin içinden gibi bir durum yani.
Biz misafir sayılırdık. Siz, bir de ameliyatı gerçekleştirecek ekibin durumunu düşünün. Hastanenin, tüm gün içerisinde, sınırlı sayıdaki ameliyathanelerinde, programa uygun olarak, hastanın zamanında operasyona hazır hale getirilmesinden, bir ameliyathane içerisinde görev alan her bir personelin, asistanların, hemşirelerin, anestezi uzmanının, tabi ki ameliyata dahil olmayıp, arka planda bu ameliyathanenin her daim hijyen ve koşullara uygun muhafaza edilmesinden sorumlu, benim dahi iş tanımını doğru telaffuz edemeyeceğim pek çok kimsenin katkısı ile bir ameliyatın gerçekleştirileceğine dair, böyle bir mefhum/olgunun insanlarımızın büyük bir bölümünde olmasının neredeyse imkansız olduğunu düşünmeye başladım.
Aslında özetle; dehşet bir organizasyon ve işin şakası "yok !"
Bir de düşünün, böyle bir kaç ekip, her gün ameliyatlar yaparak, insanların hayati dertlerine çare getirmeye çalışıyor. Organizasyon adeta bir senfoni orkestrası gibi. Ama bariz bir fark var, içlerinden birisi yanlış bir notaya basarsa bu dünyanın sonu olmaz, nasıl diyelim "ayıp" olur. Ancak buradaki organizasyonda "Hataya yer yok". Yani yanlış notaya basma lüksünüz yok.
Neyse, çok uzatmayayım, Ameliyat başladı. Ben uzaktan ekibi izliyorum. Hiç bir yere değmiyorum. Zaten neye bakacağım? başıma da fazla iş almayayım, bayılır gidersem, ameliyathane dağılır vs, bende stres had safhada. Tabi, yine hocam fiskos şeklinde, yakından uygun açılardan izleyebileceğimi ima edince, bu arzusunu emir telakki ettik )) yakından bakayım dedim. Olay çekindiğim gibi olmadı. Nedenine gelince, hastanın üzerine örtülen örtü, bir insan bedeni algısını nötr hale getiriyor. Sanki ortamda teknik bir iş gerçekleştiriliyor gibi, bir beden algısı olmayınca, öyle kan tutması vs gibi bir tesir hissettirmedi. Kafatası üzerinde açılmış daracık bir kısımdan, derinlerde tümörü olan hastaya, sanki hafriyat işi gibi, bir kaç cm. derinlikte de olsa erişilmesi inanılmaz hadise olan küçücük bir coğrafyada nelerin başarılmaya çalışıldığını görmek inanılmazdı.
Ameliyatı gerçekleştiren Cerrah, inanılmaz titizlikle beynin derinliklerine erişmeye çalışıyor, dakikalar değil saatler su gibi akıyordu. Yaklaşık 3 saat kadar geçmişti ki, maalesef, hastanın "Y" şeklindeki bir damarı kesildi. Olay, tümör hadisesinden, hayati koşulların korunmasına evrildi. Biz de, ameliyatı gerçekleştiren ekibin bu stresli durumda daha iyi odaklanabilmesi adına olabildiğince geri plana çekildik. Durum farklı bir boyut aldığından, ameliyatın belki de tamamlanabilmesi, tahminimizden çok çok fazla zaman alacağı yönündeydi.
Hayat bazen böyledir. Siz normal koşullar altında planlarsınız, ancak O istediği gibi akar. Planlanan durum, öğlene kadar bir operasyonu izleyerek, öğleden sonra uçağı ile dönmek şeklinde olduğundan, ve gelinen durumda halihazırda ekibin bambaşka bir mücadele içerisinde bulunması nedeniyle, uygun bir ara esnasında, bizi misafir eden Cerrah ve ekibine teşekkür ederek ayrılmak durumunda kaldık. Neticesinde, dönüş esnasında hocamıza sorduğumda, bahse konu ameliyatın daha saatler sürebileceğini, bu ve benzeri durumların, işlerinin doğal bir parçası olduğunu, ancak benzer durumlarla baş etmenin zaten kendilerinin en önemli görevi olduğunu gayet vakur şekilde ifade etmesi beni çok etkilemişti.
Dolayısıyla, ameliyatta olan birinin durumunun neden geciktiği vs bir konunun, hasta yakınları tarafından genellikle sorgulanıyor olmasının, aslında ne kadar faydasız, boş küme olduğu, hastane personelinin bu konuda sorgulanmasının, pratikte karşılığının olmadığı, o an ve koşullarda, yapılabileceklerin tamamının yerine getirilebilmesi adına, aslında, sen yapma desen bile, bu konudaki sorumluların zaten her türlü gayreti sarf ettiği koşulları düşünmeliyiz.
Çok da fazla uzatarak okuyanları bunaltmak istemem. Kısaca aklıma geldiği için çabukça yazmak istediğim bir başka anımı da araya sıkıştırıvereyim;
Tabi işimizin önemli bir parçası, faaliyet gösterdiğimiz alanda performanslarına katkıda bulunabileceğimiz imkan ve kabiliyetlerimiz hakkında bilgilendirebilmek için hekimlerimizi (Beyin Cerrahlarımızı) olabildiğince ziyaret etmek. Ancak, bir şekilde anlatmaya çalıştığım noktalardan biri de, Beyin Cerrahlarının yaşam temposunun ne kadar da yoğun olduğudur. Güne çok erken başlarlar. Ancak benim, bu durumun hemen hepsi için geçerli olduğunu anlamam uzun sürmedi. Epeyce bir zaman kendisine erişemediğim bir Beyin Cerrahımıza bir fasıla telefonla ulaşmak kısmet oldu. "Hocam, sizi uygun olduğunuzda ziyaret etmek istiyorum, ne zaman arzu edersiniz ?" şeklinde sorduğumda, "yoğunum ama yarın saat yedi gibi gel" dedi. Ben de telefon görüşmesini, fazla uzamasın hassasiyeti ile teşekkür ettim telefonu kapattım. Ancak, bir kaç dakika sonra, jeton düştü tabi. "hangi 7 ? sabah mı ? akşam mı ? ". Üzerine tekrar aramaya da niye çekindiysem. Kendimce, dedim ki sabah 7 de giderim, zaten sabah 7 ise görüşürüm, yok değil de akşam 7 imiş se, akşam 7'de bir daha giderim dedim. Ne kadar amatörce değil mi ? ))) Velhasıl, sabah 7'de makamında olabilmek için sabah 05:30'larda uyanıp, gecikmemek mahçup olmamak adına zamanında vardım. Meğer neymiş biliyormusunuz ? Gerçekten de sabah 07:00'mış. Hocamız sabah sabah 2-3 hasta ile görüşmesini tamamladıktan sonra bana zaman ayırıp birlikte bir kahvesini içtikten sonra, kendisi nazikçe izin isteyip, o günkü ameliyatına yetişmek üzere programına devam etmişti. Diyeceğim şu ki, bir Beyin Cerrahının yaşam stili, iş temposu, hayal edebileceğinizin de ötesinde inanılmaz bir hayat. 6 yıl Tıp Fakültesi, 6 yıl Uzmanlık eğitimi, üzerine Doçentlik vs. ilmi kariyerinde atması gereken pek çok adım içerisinde nasıl bir adanmışlık olabileceğinin herkesçe düşünülmesi gerekir.
İşte, başladığında sonu kolayca kestirilemeyen böyle ameliyatları üstlenen Beyin Cerrahlarının yaşam stiline şahit olunca, bir de dışarıda hasta yakını olup da, aslında yapması gerekenin, sadece büyük bir sabır ve metanetle, ameliyatın sonucunu beklemek olan kişilerin, bu sabrı bile göstermesindeki genel zafiyeti düşününce, biz insanların, bazen hayatın bu kısmına dair yüzleşmek durumunda kaldığımız anlar için üzerimize düşen görevin, dirayet ve olgunluk ile, tek amaçları, ellerinden gelenin en iyisini yaparak, hasta olan yakınlarımızı sağlığına kavuşturmak olan tüm hekimlerimize ve tüm sağlık personeline ziyadesiyle layık oldukları sevgi, saygı ve özeni göstermek olduğunu dikkatlere sunmak istedim.
Biz insanlar hasta oluruz. Sebepleri çeşitlidir. Ancak sebeplerin genelinde çoğunlukla, insanların kişisel ihmali, yaşam stilindeki olumsuzluklar vs sebeplerdir sağlıklarını olumsuz etkileyen. Sonra da derman bulabilmek için, işin uzmanına el-aman ederiz. Böyle bir ameliyatı başarılı şekilde sonuçlandırmak için ideallerini, ömürlerini bu işe adayan Beyin Cerrahlarımıza ve inanılmaz uyum içerisinde her bir operasyona kendilerini adayan tüm sağlık ekibine ne kadar müteşekkir kalsak azdır, hakları ödenmez.
Bu nezih camia ile 9 yılı aşkın bir zaman çalışmış olmak benim için ayrı bir gurur vesilesi olmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder